Sosyal medyanın teşhircileriyiz hepimiz

Saklımız gizlimiz kalmadı. Hepimiz hava kadar şeffafız. “Baş kırılır fes içinde, kol kırılır yen içinde” atasözünü müzeye kaldırdık. Ne yedik, ne içtik, neredeyiz, ne yaptık, o anda içimizden ne geçiyor, kiminle ne yapıyoruz ne ediyoruz hepsini kendi ellerimizle ilan ediyoruz. “Özel Hayat” artık özel hayat değil, adeta “özet hayat” oldu… Neden mi? “Bilsem cevabını her gün facebook, twitter ve foursquare’e harcadığım zamanımı daha yararlı işlere harcardım” diyen çoktur sanırım…

Öncelikle sosyal medya en çok gazetecilerin işine yaradı. İnanılmaz bir hazine, sonsuz bir kaynak. Sanatçısından, futbolcusuna, gazetecisinden politikacısına herkes sosyal medyada paylaşım içinde. Artık gazeteci haberin peşinde koşacağına, haber cup diye eline düşüyor. Üstelik resmi de var videosu da.

Gençler için de inanılmaz bir iletişim kaynağı. Düşüncenize aynı masada oturup, “Ne yiyelim” diye birbirlerine soracaklarına tweet atıyorlar.

Ahmet: “Karnım acıktı, tost mu yesem acaba?”
Gizem: “Çift kaşarlı olsun”
Sinem: “Ben sosis yiyceeeem”

Keşke garson da takipçileri arasında olsa da, sipariş verirken konuşmak zahmetinden kurtulsalar. Belki yakında buna da bir çözüm bulur…

Evet yeni nesil sosyal medyanın suyunu çıkarmış durumda. Mezuniyet gecelerinde, konserlerde veya herhangi bir eğleceli etkinlikte sosyal medyada fotoğraf ve yorum patlamaları yaşanıyor. İçinde bulundukları anın tadını çıkaracaklarına ellerinde cep telefonları ha bire resim çekip paylaşmakla meşguller.

Özellikle twitter ve facebook sanatçıların, ünlülerin ve medyatiklerin en iyi, en ucuz ve en hızlı reklam aracı haline geldi. Hele hele bir ucundan şöhreti yakalayıp medyatik olduysanız… Fazla söze gerek yok. Bakınız pampiş, yılın döğünü, yılın en hızlı ayrılıp barışanı… Anlamayan beri gelsin.

Yan etkilerine dikkat

Sosyal medyada yazdığımız, paylaştığımız her şeye çok dikkat etmemiz gerekiyor aslında. Bize geri dönüşü acı olabilir.

Masumca bir yazı, ‘espri olsun’ diye paylaşılan herhangi bir şey, yarın başımıza büyük dertler açabilir. Nasıl mı? Mesela twitter’ına “Bugün hava çok güzel canım işe gitmek istemiyor” diye yazan biri müdürünü arayıp “Bugün hastayım işe gelemeyeceğim” bahanesini safça kullanırsa, iş arkadaşlarından biri onu zevkle ispiyonlarsa, bir süre sonra “İş arıyorum” şeklinde tweet’lere başlayabilir. Veya facebook’ta rakip şirketteki arkadaşına nisbet olsun diye henüz lansmanı yapılmamış bir ürün hakkında böbürlenmeye başlarsa, eh sonucu malum…

Bir de konum bazlı sosyal ağlar konusu var ki, aslında tam başa bela… Bu en fenası oldu aslında.

“Anne, Ayça’larda ders çalışıyoruz”…

“Peki kızım Ayça Etiler’de oturmuyor mu? Sen Ortaköy ‘de XY Barı’nda gözüküyorsun”

Veya

“Karıcım ofiste iş uzadı, sunum yetiştireceğim”

“Hadi canım, ofis ne zaman Beyoğlu’na taşındı?”

Bu kadar mı kötü yani? Hiç bir iyi yönü yok mu?

Olmaz mı? Sosyal ağları bilinçli ve doğru kullanırsanız faydaları saymakla bitmez. Aynen kahve gibi. Azı yarar, fazlası çarpıntı yapar…

Aslında, ‘İnternet sayesinde gizlilik kalmadı, mahremiyeti naftalinleyip dolaba kaldırdık’ tarzında bir yazı planlamıştım. Ama baktım asıl sosyal medya bizi bu hale getirmiş. Teknolojinin esiri olmuşuz, bilmeden kendi kendimizi ifşa eder, ispiyonlar olmuşuz. Demek ki bunları detaylı inceleyip, uzmanlarla konuşarak iyi yönleri, kötü yönleri ve sosyal medyayı en etkin nasıl kullanırız tarzında bir şeyler yazmak lazım.

Ben araştırmaya başlıyorum şimdiden. Çok yakında burada buluşalım. Paylaşacağım…

(14 Temmuz 2011 Perşembe, Bilgi Çağı – Figen Onur)